TBMM Genel Kurulunda kabul edilen infaz düzenlemesine ilişkin kanunun Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile cezaevlerindeki yaklaşık 90.000 kişi tahliye oldu.
Tahliyelerin başlaması akabinde, basında “Cezaevinden çıktı kızını döverek öldürdü, Cezaevinden çıktı tartıştığı kişiyi başını taşla vurarak öldürdü, Cezaevinden tahliye oldu cinayet işledi” gibi haberleri, maalesef ki sık sık duymaktayız.
Görüldüğü üzere bu infaz düzenlemesinden faydalanıp tahliye olanlar, sosyal hayata pek uyum sağlayamadı. Çoğu, kısa sürede yeniden suç işleyerek cezaevlerine geri döndü.
CEZAEVİ NEDİR?
Cezaevi ya da hapishane, hüküm giymiş kişilerin cezalarını çekmesi için hapsedildikleri yerlerdir.
İnsanların cezalandırılma amacıyla kapalı bir yere koyulmaları eski bir uygulamadır. Modern anlamdaki ilk hapishanenin 1595 yılında Amsterdam'da kurulduğu kabul edilmektedir. Bu kurumun oluşmasının nedeni 1588 yılında bir hırsızın olağan cezası olan idam cezasına değil, devlet tarafından eğitilip iyileştirmesine karar verilmesine dayanmaktadır. Fakat cezalandırmanın amacındaki değişikliğin, özgürlüğü bağlayıcı cezalara dönüşümünün ilk örneğinin İngiltere'de gerçekleştiği de söylenmektedir. Bridewell Şatosunda 1555 yılında bir çalışma evi inşa edilerek, toplum için olumsuzluk yaratan kişiler burada çalıştırılıp, kişilerin topluma uyumu sağlanmaya çalışılmıştır.
Günümüzde cezaevlerinin tutukluları insanca koşullarda barındırması ve dışarı çıktıklarında dürüst bir yaşam sürmek için hazırlaması amaçlanır. Ancak ne var ki, bu amaca her zaman ulaşıldığı söylenemez.
Roll dergisi 2001/Mayıs sayısında, günümüz hapishaneleri ile ilgili olarak şunları yayınlamıştır:
"… 70'li yılların başında Hamburg Üniversitesi Psikoloji Fakültesi'nde bu konuda deneyler gerçekleştirildi. Önce ışık ve ses yalıtımı olan, gündüzün ve gecenin fark edilemediği odalar yapıldı. Dışarıdan hiçbir etkinin girmediği bu odalara deney amacıyla insanlar kondu. Bu insanların bir bölümü Alman askerleriydi. Deneylerin sonuçları, bilim adamlarınca değerlendirildi:
İnsanların dayanma sınırı nedir? Ne zaman ağlamaya başlıyorlar? Ne zaman yalvarıyorlar?
Deneyin sonucunda, insanların kişiliklerini kaybettikleri ve dışarıdan yeni kişiliklerin dayatılmasının mümkün olduğu ortaya çıkarıldı …"
Bu deney ile de görüldüğü üzere, her ne kadar cezaevinin amacı kişilerin çıktıklarında dürüst bir yaşam sürmek için hazırlanması ise de cezaevi koşulları ne yazık ki bu amaca hizmet edememektedir.
Zira; çoğu cezaevinde mahkumlar, yatacak yatak dahi bulamamakta, bir yatakta 2-3 kişi yatmaktadır. İkamet mahallinden uzakta tutulan mahkumların aileleri için ziyaret de başlı başına ayrı bir zorluktur. Bir de maddi imkanları kısıtlı olan mahkumlar için bu durum git gide çekilmez bir hal almaktadır.
Zaten cezaevi ortamının verdiği olumsuz psikolojinin yanı sıra bir de bunun gibi fiziksel zorlukların, mahkûmun psikolojini alt üst ettiği bir gerçektir.
Bununla birlikte, bir mahkûm için cezaevinde ziyaret edilmek, yemek içmekten de öte en temel ihtiyaçtır. Mahkumların ıslahında en önemli ve belirleyici husus esasen ziyarettir. Ziyaret en önemli rehabilite unsurudur. Bu sebeple, gerek fiziksel zorluklar gerekse de ziyaretlerin zorluğu, kısıtlılığı gibi durumlar karşısında, mahkumlar zaten daha çıkmadan cezaevlerinde, agresif ve acımasız biri haline dönüşmektedir.
CEZAEVLERİ, BİREYLERİ SUÇ İŞLEMEKTEN ALIKOYMAKTA MIDIR?
Suçluların sadece hapsedilmeleri veya cezaevine kapatılmalarının, suçlular üzerinde istenilen veya beklenen düzeyde caydırıcı bir işlevi bulunmamaktadır.
Cezaevlerinin, bireyleri yeniden suç işlemekten caydırmak ve suç işleme eğilimine sahip olan bireyleri suç işlemekten engellemek gibi bazı temel işlevleri olsa da; cezaevinden tahliye olan bazı suçluların tekrar suç işledikleri bilinen bir gerçektir.
Bunun sebebi olarak, yukarıda ifade etmiş olduğumuz hususların yanı sıra, cezaevlerinde suçluların bir arada bulunmasının etkisi de kesinlikle göz ardı edilmemelidir.
Cezaevinde bulunan bireylerin kendi aralarındaki ilişki sıklıkları ve yoğunluklarına bu noktada dikkat çekmek istemekteyiz. Bu kapsamda, bireyin zaten var olan bir suçlu yapısının, böylelikle çevresel bağlamda da geliştiğini söylememiz mümkündür.
CEZAEVLERİ, BİREYİ TOPLUMA KARŞI YABANCILAŞTIRMAKTADIR.
Cezaevinin bireyi topluma yabancılaştırıcı özelliğinin olduğu da maalesef ki yadsınamaz bir gerçektir.
Bu bakımdan cezaevi koşulları, kişileri ıslah etmekten çok, toplumdan koparmaktadır.
Tüm bu nedenlerle, cezaevinin veya hapsetmenin caydırıcılık düzeyinin artırılabilmesi ve bireylerin yeniden suç işleyebilme olasılıklarının azaltılması için, cezaevi koşulları insanileştirilmeli ve rehabilitasyon faaliyetlerine ağırlık verilmelidir.
Yani, cezaevinin yegane amacı, suçlu bireyleri iyileştirip yeniden topluma kazandırmak olmalıdır. Aksi halde, bu durum, mükerrer suçluluk oranının azaltılmasından ziyade daha da çok artmasına neden olacaktır.
Cezaevinin veya bireylerin hapsedilmelerinin, suçu engellemede beklenilen amacı gerçekleştiremediği bir gerçektir. Bu nedenle, gerçekten suçun ve suçlunun engellenmesi için, kanımızca cezaevi ve hapsetmeye alternatif yeni yaklaşımlar geliştirmelidir.
Alternatif yaklaşımlar geliştirildiği takdirde, basında; “Cezaevinden çıktı kızını döverek öldürdü, Cezaevinden çıktı tartıştığı kişiyi başını taşla vurarak öldürdü, Cezaevinden tahliye oldu cinayet işledi” gibi haberleri bundan sonra duymayacağımızı düşünüyor ve umuyoruz…
Av. Çiler Nazife Koşar
Comentarios